Türkiye’de 6 Şubat depreminin yaşandığı şehirler aynı zamanda yoğun göç alan bölgelerdi. Başta geçici koruma kapsamındaki Suriyeliler olmak üzere bölgede kayıtlı ya da kayıtsız çok sayıda göçmen yaşıyor.
GÜNEY24 HABER- Depremin üzerinden bir yıl geçerken göçmenler toplumun en sessiz kesimi oldu. Peki bir yıllık süreç, başta Suriyeliler olmak üzere göçmenler açısından nasıl geçti?
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın 2 Şubat’ta paylaştığı, 6 Şubat değerlendirmesinde, nüfusun önemli bir kısmını oluştursalar da Suriyeliler’e değinmemesi dikkat çekti.
2011 yılında Suriye savaşının etkisi ve o dönemde uygulanan “açık kapı politikasıyla” Türkiye’ye çok sayıda Suriyeli geldi. İçişleri Bakanlığı’na bağlı Göç İdaresi Başkanlığı’nin güncel verilerine göre bugün Türkiye’de geçici koruma altında 3 milyon 186 bin 561 Suriyeli yaşıyor.
Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın 2023 Mart deprem raporuna göre, Türkiye’de bulunan toplam Suriyeli sayısının yaklaşık yüzde 50’si depremden etkilenen 11 ilde yaşıyor. Bölgedeki geçici koruma kapsamındaki Suriyeli sayısı 1 milyon 738 bin. Suriyelilerin bölgedeki nüfusa oranı ise yüzde 11,48.
Depremde evini kaybeden ya da depremden sonra oluşan fahiş kiralar nedeniyle evinden çıkarılan kişiler geçici barınma merkezlerinde kalıyor. BM Mülteci Örgütü’ne (UNHCR) göre, 65 bin 600 göçmen, dokuz geçici barınma merkezinde kalıyor.
Göç İdaresi Başkanlığı’nın web sitesinde ise güncel verilere dair ulaşılabilen nadir tablolardan birine göre bu sayı 62 bin 645. Ancak burada Adıyaman gibi eksik iller olduğu görülüyor.
AFAD’ta “geçici koruma”nın adı, Göç İdaresi’nde depremin verileri yok
Göç İdaresi Başkanlığı’nın internet sitesinin arama motoruna “deprem” yazıldığında bir yıl içinde sitede sadece ilgili dört paylaşımın yer aldığı görülüyor.
Bunlar depremin ardından sağlanan seyahat izin duyurusu ve Uluslararası Göç Politikaları Merkezi Bilgilendirme toplantıları ile sınırlı.
AFAD Başkanlığı VOA Türkçe’nin ilgili sorularına yanıt vermezken, AFAD’ın web sitesinde “Geçici Koruma” sözcükleri aratıldığında ise son içeriğin 2019 tarihli bir genelge olduğu görülüyor.
Türkiye’de deprem sonrası süreç Göç İdaresi Başkanlığı ve AFAD işbirliğinde yürütüldü. Suriyelileri de kapsayan uluslararası ayakta ise Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi (OCHA) yer aldı.
BM Mülteci Örgütü (UNHCR) ise toparlanma sürecine geçişte Türkiye’deki uluslararası koruma ihtiyaç sahiplerine yönelik çok paydaşlı müdahalenin ortak liderliğini Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ile birlikte yürüttü.
UNHCR verilerine göre, 7 bin 924 şartlı mülteci ve geçici koruma statüsü sahibi kişinin dosyası 2023 yılında 17 ülkeye yeniden yerleştirme değerlendirmesi için sunuldu. 6 bin 700’ün üzerinde kişi 16 ülkeye yerleştirilmek üzere ülkeden ayrıldı. BM yeniden yerleştirme süreçlerinde deprem bölgesindeki hassas gruplara öncelik verildiğini bildirdi.
Kalanlar içinse UNHCR Türkiye operasyonları için talep edilen finansman 498 milyon 500 bin dolar iken bunun sadece yüzde 31’lik kısmı olan 153,6 milyonun sağlanabildiği, 27 Haziran itibarıyla paylaşıldı.
Deprem sonrası Suriyeliler’in koşullarına dair bilgilerin uluslararası örgütlerin raporlarıyla sınırlı kaldığı görülüyor.
Suriyeliler’in depremin ardından diğer depremzedelerden farklı konteyner kentlere yerleştirildiği görülürken, VOA Türkçe’ye konuşan Suriyeli depremzedeler yaşadıkları zorlukları anlatıyor.
Suriye kökenli öğretmen Abdurrahim İsmail, Kahramanmaraş’taki Umut konteyner kentte yaşıyor. 54 yaşındaki İsmail, altı kişilik ailesiyle birlikte yaşadıklarını VOA Türkçe’ye, şöyle anlattı:
“11 sene önce ailemle birlikte Suriye’den Türkiye’ye girdik. İlk dört yıl çadır kentte yaşadık. Sonra yeni bir çadır kente taşındık. İki yıl orada kaldıktan sonra vatandaşlık aldık ve kent merkezine taşındık. Bir yıl önce de deprem oldu evimiz yıkılırken kaçmayı başardık. Çok şükür ailemde can kaybı yok. Deprem sonrası sokakta kalınca bir buçuk ay boyunca bir camiye sığındık. Daha sonra yeniden çadıra mahkum olduk, sonra da bu konteynere geldik. Bu süreçler bizi çok yordu ama yine de şu an iyi durumdayız, çok şükür.”
“Maraş’taki kamplar 10 yıldızlı ise Adıyaman’daki Bebek Kampı bir yıldızlıdır”
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, deprem bölgesinde toplam 414 konteyner kent olduğunu açıkladı. Göç İdaresi Başkanlığı, yedi kentte dokuz geçici koruma merkezinde Suriyelilerin barındığını duyurdu.
VOA Türkçe’nin ziyaret ettiği illerde konteyner kentler arasında standartların eşit olmadığı ve farklı koşulların yaşandığı görülüyor. Görüşülen Suriyelilere göre bunlar içinde en kötü koşullara sahip olan kamplardan biri Adıyaman Bebek Köyü’nde bulunan Geçici Konaklama Merkezi.
Kahramanmaraş’ta VOA Türkçe’nin konuştuğu ve isminin açıklanmasını istemeyen bir Suriyeli, “Maraş’taki kamplar 10 yıldızlı ise Adıyaman bebek bir yıldızlıdır” dedi. Benzer bir ifadeyi Adıyaman’da, bölgedeki koşulları yakından izleyen bir sivil toplum kuruluşu (STK) çalışanı da, “Diğer konteyner kentler beş yıldız dersek Bebek kampı bir yıldız” diyerek anlattı.
Bölgede görüşülen kaynaklar ve uluslararası örgütlerin raporlarına yansıyanlara göre, prefabriklerde bireysel duş, tuvalet ve mutfak alanı bulunmuyor ve ortak kullanılıyor. Kamplar Suriyelilerin çalıştığı iş sahalarına ve kent merkezine yakın değil ve kamp ve iş sahaları arasında toplu taşıma bulunmuyor. Olumsuz hava koşullarından etkilenen konteyner kentlerde genellikle günün sadece belli saatlerinde elektrik ve su veriliyor.
Bölgede çalışan sivil toplum örgütleri VOA Türkçe’ye, kampın “temel insani yaşam şartlarına” sahip olmadığını aktardı. Sivil toplum çalışanları, mültecilerin afetin ardından ilk altı ayı çadırlarda geçirip, defalarca bulundukları alanlardan göç etmeye mecbur bırakıldığını, ardındansa yapımı tamamlanmamış ve temel barınma standartlarına sahip olmayan, kent merkezinden 37 kilometre uzakta olan Bebek kampına alındığını anlattı.
İnsan hakları örgütleri ve görüşülen yerel kaynaklar kampın koşulları hakkında konuşurken, “Temel barınma hakkı, sadece bir çatı altında olmayı değil, aynı zamanda uygun hijyen, güvenlik ve gizlilik koşullarını da kapsar” hatırlatması yaparak, “Çadır kentlerde sağlanamayan hijyen, güvenlik ve gizlilik koşulları, kurulan Geçici Barınma Merkezi’nde de sağlanamamaktadır” dedi.
“Göçmenleri toplayıp şehrin dışına kapatırsanız topluma, ‘Bunlar potansiyel risk’ demiş olursunuz”
Konuyla ilgili VOA Türkçe’ye konuşan Adıyaman Barosu Mülteci Hakları Komisyonu üyesi Aysun Avcı ayrı kamp uygulamasını “izolasyon” olarak niteledi ve insan hakları ihlali, ayrımcılık ve psikolojik bariyerlerin buradan başladığını söyledi.
Avcı, “Resmi kurumlar, temel ihtiyaçlar ve karma eğitime ulaşabilecekleri merkezi yerlere yerleştirmeleri gerekirken ikinci sınıf insan muamelesi görerek şehrin dışına yerleştirildiler” dedi ve şunları kaydetti:
“Devletin bir entegrasyon politikası olmaması zaten bir çatışmaya zemin hazırlıyordu. Bu insanlar toplumda olağan şüpheli. Üstüne bir de Suriye uyrukluları toplayıp şehrin dışına yerleştirirseniz toplumun gözünde, “evet burada bir risk var, sen bundan şüphelenmekte haklısın bu olası bir tehlikedir onun için senden uzak tutuyorum” algısını doğrulamış olursun.”
Birçok şehirdeki yerel halkın “ayrı kamplara kültürel farklar nedeniyle ihtiyaç olduğu” yorumlarını sorduğumuz Avukat Avcı, şöyle konuştu:
“Kültür farkı var ve evet uyum kolay değil ama mesafeler bu kadar açılınca, uyum süreci de tamamen zorlaşacak. Örneğin depremden sonra pek çok enkazda arama kurtarmaya Suriyeliler katıldı ama sonrasında onlar hep ‘hırsızlık yaptı’ olarak anılabildi. Oysa bize gelen suç dosyalarında bu oran çok kısıtlı. Geçen aylarda arabası çalınan bir kişi ilkin Suriyeli komşusunu suçladı ve aracını çaldığını iddia etti. 3-4 gün sonra arabayı adamın kendi oğlunun satmak için götürdüğü ortaya çıktı. Devlet de buna çanak tutuyor çünkü bu ihbarlarda itham Suriyeli’ye yönelmişse, Suriyeli hızla gözaltına alınabiliyor. Ama hukuk burada eşit işlemeli bir Türk vatandaşı için nasıl ki gözaltına alınmada delil gerekiyorsa Suriyeli için de gerekmeli ama bunun tersi uygulamalara tanığız. Toplumun çatışma zeminini devletin ortadan kaldırması lazım. Ben depremden sonra zorunlu müdafi olarak birçok hırsızlık dosyasına atandım. Bir tanesi dahi Suriye uyruklu değildi. Suç oranı bizim vatandaşımıza göre çok daha az. Suriye uyruklu olanlar da zaten şüphe üzerine gözaltına alınanlar. Delil yok tanık yok.”