Kaçan, sığınan, göçen zorunlulukları…

Yayınlama: 16.09.2019
A+
A-

Penaber, refugee, flüchtling, laji, rifugiato, mülteci, Hangi dilde söylersen söyle, hep aynı kapıya çıkıyor sonucu.

Kaçan, sığınan, göçen zorunlulukları… Birkaç dilde yazdım, çünkü sığınanın derdi, her yerde aynı telden çalar, aynı dilden söyler.

Biz bu acı türküyü, yurdumuzdaki sığınmacılardan dinleyecek olalım. Mülteciler derneğinden alınan veriye göre Türkiye’deki kayıtlı Suriyeli sayısı 5 Eylül 2019 tarihi itibarıyla bir önceki aya göre 8 bin 500 kişi artarak toplam 3 milyon 658 bin 250 kişi oldu. Bu kişilerin 1 milyon 982 bin 443’ü erkeklerden, 1 milyon 675 bin 807’si ise kadınlardan oluşuyor.

İşin en acı ve en ‘sonu mutsuz bitecek olan filmi’, bu sayının 1 milyon 705 bin 288’ini çocuklar oluşturuyor. Yani mülteci, olmayı ‘hiç’ istemeyecek olan, tarafı, görüşü, ideolojisi, çıkarı olmayan, ama yaşadıkları dünyanın onlara en büyük bedeli ödettiği çocuklar.

Çocuklar diyorum, tek dertleri karınlarının doyacağı kadar yemek, zihinlerinin dolacağı kadar oyun, duygusal anlamda eksik kalmayacak kadar sevgi. Ve çocuklar diyorum, dünyanın her yerinde, sağlık, eğitim, güvenlik, aidiyet ve ‘mutluluk’ hakları aynı olması gereken çocuklar.

Geçtiğimiz hafta, sürekli terör, cinayet ve mülteci sorunlarıyla anılan kentimizde bu kötü havayı değiştirmek, yurttaşları az da olsa o kötü atmosferden uzaklaştırarak mutlu etmek için bir festival düzenlendi. İçerisinde hasat, konserler, yemekler, kültürel etkinlikler, seminerler, yarışmaların da olduğu dolu dolu bir festival.

Her şey çok güzeldi gerçekten, bu tür festival organizasyonlarının devamının gelmesini dileriz yurttaşlar olarak. Dileriz ve bekleriz ama her güzel şey gibi o eğlence de bitiyor ve biz kentimizin bitirilmesi çok kolay olan ama bir türlü bitmeyen sorunlarıyla yine baş başa kalıyoruz. Bu sorunlardan yazımın ana temasında olan sığınmacılar ve çocuklardan olana kısaca değineceğim.

Festival kapsamında Nurdağı’nda protokol ile ulusal televizyonların canlı yayın aralığında biber hasadımızı yaptıktan sonra, bir sonraki program olan kortej yürüyüşü için kent merkezine dönerken, Sakçagözü mevkide yolun sol tarafındaki çadırlar dikkatimi çekti. Gazeteci birkaç arkadaşımla birlikte yanlarına vardığımızda, en küçüğü 5 yaşında en yaşlısı 70 yaşında olan kadın, erkek onlarca kişi ‘çadır malikânelerine’ yakın bir yerde hasat sonrası biberlerin çöplerini ayıklıyorlardı.

Yanlarına yaklaşıp çalan türkülerine kulak verdiğimizde tanıdım dünyanın her yerinden yankılanan acı sesi. Sürülmeye mecbur bırakılan halkların sığınmacı mı, mülteci mi, misafir mi yoksa göçmen mi olduğunun belli olmadığı türküyü çığırıyordu rüzgâr. Salih isminde Suriyeli yaşlı bir babaya hal hatır sorar oldum, hazır bir plak gibi kafasında sürekli dolaşan deli soruları döktü birden.

“Ülkemizde savaş çıktı, ailemizden birçoğu öldü. ‘bizden’ olan binler gibi aldım çocuklarımı Türkiye’ye sığındım. Memleketimde evim de arabam da işim de param da fazlasıyla vardı. Burada aç da kaldık, açıkta da kaldık, ucuza da çalıştırıldık bu süreçte. E biz mülteciyiz, olur böyle şeyler diye geçiştirdim. Şimdi burada ailecek, aç kalmamak için çalışıyoruz. Önceki hayatımla ilgili her şey değişti, tek değişmeyen olarak kalmasını istediğim bir hayalim vardı, çocuklarımı okutmak… Çocuğum dört dil biliyor, okul birincisi. Ama ekmek okuldan önce geliyormuş ki biz şu anda buradayız. İstesek de bırakamıyoruz işi. Böyle giderse hayatımdaki her şey gibi ‘hayallerim’ de değişecek.’’

O zaman haydi festivale dostlar, en güzel yemek hangisi, en güzel kıyafet kimde, en güzel kim ‘türkü’ söyleyecek, en güzel kareyi kim çekecek ve tabi ki en güzel pozu kim verecek?

Eğleniyor muyuz Gaziantep!
Eğleniyor muyuz Güneydoğu!
Eğleniyor muyuz Türkiye!

G24 Köşe Yazarı / Orhan Erkılıç

autokocbantreklam
Yazarın Son Yazıları
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.